Aldatılan Kız

 

     

   


    Telefonuma gelen bildirim sesiyle uyandım. İlk defa oluyordu bu bana. Şaşkındım ve bir o kadar da meraklı. Genelde mesajlar sessizde kullandığım gruplardan gelirdi. Alışkın değildim özel bildirim gelmesine. Çok heyecanlanmıştım. Heyecanla yattığım yerden doğruldum ve telefonuma baktım. Mertten gelmişti. Aylar önce tesadüfen tanıştığım ara sıra bahsettiğim gruplardan biri üzerinden konuştuğum ve az tanımama rağmen yıllardır tanıyormuşum gibi hissettiğim o çocuk... Hoşlanıyordum ondan. Kendime itiraf etmiştim artık ama dillendiremiyordum. Bazı şeylerden tereddüt ediyordum. Mesela o da beni sever mi? Beni yakınında ister mi? Konuşmalarında o da benden hoşlanıyor diye düşünüyordum ama emin olmak istiyordum. O yüzden yüz yüze konuşmayı, görüşmeyi bekledim hep.

    Mesajını heyecanla okudum. Benim için özeldi bu mesaj. Hatta hemen ekran görüntüsü aldım. Belki ilerde lazım olurdu. İlk mesajı sonuçta. Mesajda bana verdiğim ders notları için teşekkür etmiş ve beni yorduğu için özür dilemişti. Bir ders sorusu sormuş ve cevapla birlikte dersten önce okula yakın, herkesin bildiği parka gelmemi istemişti. İnanamıyordum. Buluşacaktık. Bu bir çıkma teklifiydi benim açımdan. Mutluluktan yerimde duramıyordum. Hemen cevap yazdım ve buluşmayı kabul ettim. Bu benim için büyük bir fırsattı ve kaçmamalıydı. Sınıfın inek öğrencisi olmam ilk defa işe yarıyordu.

    Hızlıca odamdan çıktım, annemin hazırladığı enfes kahvaltımı bitirip aynı hızla hazırlandım. Servisimin gelmesine daha vakit vardı, ben de evin içinde dört dönüp hayaller kurmaya başladım. Koridorda volta atıp soruduğu sorunun cevabını düşünüyor ve konuya nasıl girceğimi planlıyordum. Annem ve babam bu heyecanımdan hiçbir şey anlamamış, bana garip garip bakıyorlardı.  Bende daha fazla dikkat çekmeden odama geçtim ve nihayet servis gelene kadar oturabilmiştim.

    Servisim geldi, kulaklıkla son ses Mert  için dinlediğim şarkıları dinleyerek Mert’e doğru gidiyordum. İlk defa servisin bir an önce varmasını istiyordum. Servisler sabahları çok huzurlu olur. Herkes uyur, çıt çıkmaz. Sabahların bana verdiği bu dinginliği hiç bir şeye değişmem derdim ama özeldi o gün benim için. Mert ile buluşacaktım sonuçta. Servis bir an önce varmalıydı okula. Bir an önce Mert’e kavuşup onu hiç bırakmamalıydım. Ona iyice aşık olmuştum. Artık emindim, o da beni seviyordu.

     Geçenlerde bir uzmanın yazısında okumuştum. Siz birine karşı ne hissediyorsanız emin olun oda size karşı aynı şeyleri hisseder.  Siz birinden nefret ediyorsanız, o da sizden nefret ediyordur, birine aşıksanız o da size boş değildir. Birini düşünüyorsanız onun da o an sizi düşünme ihtimal çok yüksek. Çünkü insanlar arası bağ yoğun duygularda en üst seviyeye çıkar ve bunu karşı taraf da hisseder. Çok ilginç değil mi? İşte beni tetikleyen bu bilgiler oldu. Bu uzmana göre benim yoğun hislerim onda da vardı. Ondan daha iyisini, şefkatlisini, anlayışlısını da bulamazdım. Şu kısa sürede ona çok güveniyordum.

   Servisten erken indim ve kaldırımdan parka doğru yürümeye başladım. Saatimi kontrol ettim. Dersin başlamasına daha vakit vardı ama hızlıca konuya girmem gerekiyordu, elimi çabuk tutmalıydım. Parka vardığımda etrafı kontrol ettim. Gelmemişti. Bizim sınıftan Narin’i gördüm. Yan sınıftan arkadaşlarıyla konuşuyordu. Narin’i tanırdım. Çok konuşkan, neşeli bir kızdı. Beni görüp konuşmaya başladı mı bırakmazdı beni. O beni fark etmeden diğer tarafa doğru yöneldim. Mert’in beni görebileceği bir yere oturdum ve notlarımı çıkardım. Beş dakika sonra Mert gelmişti, sorun değildi, ilk ders resimdi ve onun için girmeyebilirdim derse. Onunla konuşmak resim yapmanın verdiği huzurdan daha fazla huzur verirdi bana. Görmedi beni ve Narinlerin olduğu tarafa doğru yöneldi.  Fark ederdi nasıl olsa o çağırmıştı beni. Narin’e seslendi ve onlara doğru daha hızlı adımlarla yürüdü. Narin de Mert’e doğru yürüdü.  Diğer kızlardan uzakta konuşmaya başladılar. Ben de notlarımı toplayıp yanlarına gittim. Fark etmemişlerdi beni, fark etmelerini sağlamalıydım. Yaklaştıkça ağızlarını okumaya başladım. Narin “aşkım ne oldu?” dedi. Yanlış anladığımı düşündüm ve onlara doğru yaklaşmaya devam ettim. Konuştuklarını duyabildiğim bir mesafede durdum. Mert:

-Aşkım hani buluşacaktık ya bizim parkta, bana özel sorumu cevaplayacaktın? İki saattir bekliyorum, gelmedin. Arıyorum telefonunu açmıyorsun.

- Nasıl? Ne sorusu? Haberim yok bir tanem, konuşmadık.

- Sabah sana mesaj attım ya sen de olur yazdın.

-Bak istiyorsan telefonuna, sen bugün bana günaydın bile yazmadın.

-Nasıl ya? Bak işte burada.

- İnanmıyorum, sen benim numaramı kaydetmedin mi? Bu benim numaram değil ki.

-Ee! Ben kime mesaj attım o zaman?

   O an yıkılmıştım, kırılmıştım. Demek o başkasını seviyordu. Kandırılmış, aldatılmıştım. Herkesten beklerdim bunu ama ondan asla... Olayın şokundan olsa gerek hiç bir tepki veremedim. Beni zaten fark etmemişlerdi. Tepki versem neye yarardı. O tercihini yapmıştı. Elimden bir şey gelmezdi.

    Geldiğim yoldan hızla yürüyüp okula gittim, derse yetiştim. Okuldaki arkadaşlarıma hiç bir şey belli etmemeye çalışmıştım ama hiç kimseyle konuşmuyor, konuşmak istemiyordum. Kendi halimde kalıp acı çekmek istiyordum. Mert ile Narin ikinci ders başlamak üzereyken beşer dakika arayla geldiler sınıfa. Hiç bir şey belli etmek istemiyorlardı sınıftakilere anlaşılan. Yeni yeni tanışıyorduk sonuçta. Kimseyle özelini paylaşacak kadar yakın hissetmiyorlardı demek ki. Onlar arasında olanları bildiğim için ikisini de bütün gün gözetim altında tuttum, anlamadılar, fark etmediler.. Gayet güzel beceriyorlardı anlaşılmamayı, gören inanmazdı sevgili olduklarına. Ben biliyordum ama bildiğim için acı çekiyordum. Okuldan çıkarken Mert yanıma geldi ve “kusura bakma mesajı yanlışlıkla sana göndermişim” dedi. Çok utanmıştı yaptığı hata için anlaşılan. Kıyamadım onu öyle görünce. Sorun olmadığını söyledim ve hızla uzaklaştım. Hayallerim, sevincim, umudum her şeyim bir anda gitmişti. Tek kelime beni bitirmişti: Aşk...

   Kendimi aldatılmış hissediyordum. On beş yaşında birinin yaşaması gereken bir his bu his. İnsana ne yaptıracağı belli olmaz. Hele bu yaşta asla... Hayattan soğutur insanı. Hayatının baharında hiç beklemediğin bir anda sevdiğin bir insanın  seni aldatması çok acı verir. Ölü gibi oluyorsunuz ama yaşıyorsunuz ve kimseye hislerinizi anlatamıyorsunuz. Anlatılamaz bu his çünkü yaşayanlar anlar sadece demek istediklerimi.

    Eve giderken serviste ağlamaya başladım ilk defa. Evdekiler beni o halde görmemeliydi. İçimi boşaltıp, rahatlamalıydım eve kadar. Hiç bir şey olmamış gibi davranmalıydım bundan sonra. O kadar dolmuşum ki o zamanki gelen rahatlama hissini hala hatırlıyorum. Ağlamak her zaman iyi gelir insana. Çevrenizden fark edilebilme umudu verir. Kimse dayanamaz ağlayan, üzgün, mutsuz birine. Tabii bunu kötüye kullanmadığınız sürece yalnız hissetmezsiniz asla kendinizi.

   Tabii ben onu unutmamaya çalışırken onlar aşklarını gözüme sokuyorlardı. Artık bütün sınıfa söylemişlerdi ve sosyal medyada da aşklarını bilmeyen yoktu. Sürekli birbirine yönelik paylaşım yapıyorlardı. Narin benim Mert için dinlediğim şarkıları dinliyordu artık. Sınıf gruplarında mesajlaşıyor, hatta soranlara “niyetimiz ciddi, biz evleniriz okul bitip iş bulduktan sonra” gibi iddialı laflarda bulunuyorlardı. Bende hiç bir şey elimden gelmeyerek aldım elime kalem ve kağıt dökmeye başladım içimi. Belki hiç bir şey olamam ama onun sayesinde bir eser bırakırım ümidiyle...

    Bir kaç sene önce eğitim hayatımız bitti. Ben doktor, Mert mühendis, Narin ise avukat oldu. Şimdi ise lisede en yakın arkadaşım olan Narin’in Mert ile olan düğününe gidiyorum. Aslında uzun zaman geçti ama ben o günkü hırsımı ve öfkemi asla kaybetmedim. Sadece dışa değil içime attım ve eğitimime, kariyerime odaklandım. Yıllardır onun yerinde olmayı çok istesem de, onu çok kıskansam da bana saygın bir meslek kazandırdığı için minnettarım. Bu yüzden hiçbir şey yapamadım, yapmadım. Bütün içime attıklarımı sanatıma döktüm ve işte karşınızdayım. Asla pişman değilim.

Yorumlar

Popüler Yayınlar