Bir Aile

 

     

   Çok heyecanlıydım. Okuldaki son senemiz maraton koşusu gibi geçmişti ve nihayet o maraton bugün son buluyordu. Okuldaki son günümüzdü, tatil sonunda yeni bir okulla, yeni arkadaşlarla devam edecektik yolumuza. Son akşamımızı da en yakın arkadaşım Ceren’in evinde eğlenerek geçirecektik ve birlikte olmanın tadını çıkaracaktık.

    Sabah büyük bir heyecan ile uyandım. Annem çoktan kahvaltıyı hazırlamıştı. Babam koltuğuna oturmuş gazetesine göz gezdiriyordu. Annemin arkasından dolaştım ve yanağına küçücük bir öpücük kondurdum.

“Ooo! Aylin Hanım bu sabah erkenden kalkmış, çoktan hazırlanmış bile,” dedi annem. Babam bu sırada ayağı kalktı ve beni hızlıca kucağına aldı.

“Tabi ki kalkacak! Benim kızım artık liseli bir genç kız oldu.”

“Baba ben artık liseli olduğuma göre bana çocuk gibi davranmasan mı acaba, diyerek çıkışıma hepimiz kahkaha ile güldük. Beni hemen yere indiren babam özür dileyerek kahvaltı masasına geçti. Ben de onunla birlikte oturdum. Annem:

“Kızım, biliyorsun bu yazı birlikte babaannenin yanında, Berlin’de geçireceğiz. Yarın sabah erkenden uçağımız var. Ben Selma Teyze’ne gideceğim,  babanın da bu gün halletmesi gereken işler var. Sakın...” derken annemin ne diyeceğini tahmin edip sözünü hızlıca kestim.

“Biliyorum anne. Sen merak etme. Akşam erkenden yatıp uyuruz. Karneyi aldıktan sonra Ceren ile buraya geleceğiz, buradan hazırlanıp gideceğiz. Valizim zaten akşamdan hazırladım. Ceren ile tekrardan bir gözden geçiririz zaten eksik var mı diye.”

“Tamam kızım,” dedi ve bana doya doya sarıldı. Sanki içimden bir his ona bir daha böyle sarılamayacağımı söylüyordu. Anlam veremediğim bir his onu bırakmamam gerektiğini söylüyordu. Hızlıca  bu histen sıyrıldım ve kahvaltımı bitirdim.

   Okula doğru yol aldım. Yıllarca sallana sallana yarım saatte gittiğim yolu o gün beş dakikadan kısa bir sürede gitmiştim. Derin düşüncelere dalmış yürürken yolun nasıl geçtiğini anlayamamış, okulun bahçesine geldiğimi görünce çok şaşırmıştım. Hemen Ceren’i buldum. Akşam için konuşmaya başladık. Yapacağımız danslardan, oynayacağımız oyunlardan, yiyeceğimiz yemeklerden söz ediyorduk. Çılgınlar gibi eğlenecektik. Ceren birden konuya değiştirip:

“Aylin senin baban Türk değil miydi?

“Evet babam Türk. Dedem de Türk fakat babaannem yabancı. Dedem ile birlikte Berlin’de yaşıyorlar.

“Uf ya! Çok havalı.

“Bence değil Ceren. Çünkü onları görebilmek için saatlerce uçakta yolculuk yapmam gerek. Sevdiklerinin uzakta olması, onlarla istediğin zaman görüşememek çok üzücü.”

   Uzun ve sıkıcı bir okul töreninin sonucunda nihayet karneme kavuştum. Artık bu okuldan gidiyordum. Bütün arkadaşlarımla vedalaştım ve Ceren ile evin yolunu tuttum. Yol boyunca Ceren bana Berlin ile ilgili merak ettiği her şeyi sormuştu. O sormaktan sıkılmıyor, ben de cevaplamaktan bıkmıyordum. Sonunda eve geldik. Annemin masanın üstüne bıraktığı notta yazdığı gibi biraz meyve suyu ve kurabiye alıp odama geçtik. Kapımın arkasına yerleştirdiğim bavulumu yatağımın üstüne koydum ve Ceren’in de yardımıyla içindekileri kontrol ettik. Sonra güzelce akşam için hazırlanmaya başladık. Şimdiden yorulmuştuk. Ceren ile birlikte biraz daha meyve suyu almak için mutfağa gittik. Tam bizim mutfağa gelmemizi bekliyormuş gibi tezgahın üzerinde duran telefon uzun uzun çalmaya başladı. Annemin arkadaşı Selma Teyze arıyordu. Annemle buluşacaklarını bildiğim için annemin şarjı bitti Selma Teyze’den arıyor diye düşünüp hemen açtım:

“Alo,”

“Merhaba Aylin. Selma Teyzen ben. Nasılsın canım?” sesi ağlamaklı geliyordu. Tahminimin boşa çıkmamasına aldırmayıp,

“İyiyim Selma Teyze. Sen nasılsın?”

“Beni bırak şimdi. Sana çok önemli bir şey söyleyeceğim ama lütfen sakin ol. Ben yoldayım zaten yanına geliyorum,” çok telaşlıydı. Bir şeyler ters gitmişti anlaşılan

“Neden? Ne oldu?

“Bir tanem, annen ve baban buraya gelirken trafik kazası geçirmişler.”

“Ne? Nasıllar? İyiler mi?”

“Maalesef...” Selma teyzenin ağızından çıkan tek bir kelime... Bu kelime benim hayatımı bitirdi işte. Duymam ile telefonu elimden düşürmem bir oldu. Sonrasını hatırlamıyorum. Bayılmışım.

   Gözümü açtığımda bir küçük bir hastane odasında yatıyordum. Yattığım yerden kalktım. Etrafa baktım, kimsecikler yoktu. Zihnimde sanki bir şeyler hatırlıyordum ama gerçek olmamasını istiyordum. Rüya mı görmüştüm acaba? Yoksa gerçekten annem ve babama bir şey mi olmuştu? Annem neredeydi? Ben annemi istiyordum. Hızlıca kapıyı açtım. Dışarı adımımı attığımda karşıma bir elinde bir tepsiyle hemşire çıktı. Bana yemek getirmişti. Tepsiyi odaya bıraktı, yüzüme gülümsedi ve onu takip etmemi söyledi. Birlikte Selma Teyzenin yanına gittik. Hastane koridorunda yalnız başına oturmuş, birini ya da bir şeyi bekliyordu. Gözleri nemliydi ve kıpkırmızı olmuştu. Beni görünce önce hafif bir gülümsedi. Ben ne olduğunu tam olarak anlayamamıştım. Daha doğrusu anlamak istemiyordum. Bana sıkıca sarıldı. Ağlamaya başladı. Koltuğa, yanına oturtturdu. Beni sarmaya devam etti. Tek kelime etmemişti, geldiğimden beri. Tahmin ettiğim şeyin başıma gelmesinden çok korkuyordum. Ben onlarsız ne yapardım ki? Ağlamaya başladım ben de. Az ilerdeki asansör kapısı açıldı o sırada ve üzeri beyaz bir çarşaf ile örtülü bir sedye getirip üzerinde “morg” yazan bir odaya götürdüler. Arkasından bir tane daha... Sedyeyi getiren görevlilerden birinin şöyle dediğini duydum:

“Yazık... Yetişeceğim diye son sürat araba sürersen olacağı da bu. Bir de küçük kızları varmış bunların. Allahtan o arabada değilmiş. Kızcağız duyunca düşüp bayılmış. Yukarıda yatıyor. Bir aile dağıldı işte.”

   İşte o an netleşti her şey. Demek annem ve babam artık aramızda değildi. Gözlerimden akan yaşlar daha da arttı. “Morg” yazılı odaya koşmaya başladım onlara yetişebilmek ümidiyle. Selma teyze ve orada bulunan hemşire de beni tutmak için koşuyorlardı. Ben tam içeri girecekken kapı kapandı ve kapıya sertçe çarptım. Gözlerim kararmaya başladı. Tekrar bayılmıştım.

   Uyandığımda, aynı odadaydım. Yavaşça doğruldum. Yaşadıklarımı hayal meyal de olsa hatırlıyordum. Annemin ve babamın öldüğüne inanamıyor ve hala bir rüya olmasını temenni ediyordum. O sırada odaya Selma Teyze, Ceren, bir psikolog ve Berlin’den Halam gelmişti. Hepsi birlikte bana o güler yüzleriyle günaydın dediler ve olanları bir bir anlattılar. Sakindim. İlk defa kendimi bu kadar yorgun ve sakin hissediyordum. Gözlerimde bir ağırlık vardı. İstemsizce kapatıyordum. Ağlayamıyordum. Her şeyimi kaybetmiştim, farkındaydım ama ağlayamıyordum. Güçlü durmam lazımdı, ağlamak istemiyordum. Artık tek başımaydım, zayıflığa yer yoktu hayatımda. Ailem için mücadele etmem lazımdı bundan sonra. Bir burukluk hissettim o an. Cenaze törenlerine katılamadığımı fark ettim. Çoktan toprağa karışmışlardı bedenleri uyandığımda. Onlara karşı son görevimi gerçekleştirememiştim. Bunun burukluğunu yaşıyordum içimde.

    Ne kadar yalnız olmasam da şu hayatta annem ve babamın bana yaptığı dostluğu kimse yapamazdı. Ne halam, ne babaannem ile dedem, ne Ceren, ne Selma Teyze ne de başka biri... Hiç kimse bana bir annenin çocuğuna yaklaştığı gibi yaklaşamazdı. Bir babanın evladını koruduğu gibi koruyamazdı. Sadece çalışabilirdi ama yerini tutamazdı. Onlarla yaşadığım güzel anılarımı, babamın o sabah beni kucağına almasındaki sıcaklığı, annemin nasihatlerindeki şefkati kimse veremezdi. Maddi olmasa da manevi olarak yalnız kalmıştım o saatten sonra

   Hastaneden çıktıktan sonra halam ve eniştem ile birlikte Berlin’e gittik. Benim için artık Türkiye’de hayat bitmişti. Artık burada yaşayacak, burada eğitim görecek ve burada yaşamımı sürdürecektim. Türkiye'yi, çocukluğumun geçtiği bu vatanı çok özleyecektim. Onları arkamda bırakıp gitmek hiç istemiyordum. Belki annem ve babamı, Ceren’i ziyarete giderdim ilerde. Çok sevdiğim ailemi barındıran toprakları asla unutamazdım. Berlin'de hiç zorluk çekmeyecek olsam da yeni hayatıma alışmam için zamana ihtiyacım vardı. Sonra büyük bir insan olup annem ve babamın yarım kalan hayallerini tamamlamam gerekiyordu. Beni bu günlere getiren insanlar için borç biliyordum bunu kendime.

   Hala vaktiniz varken kalkın ve gidin anne babanıza kocaman sarılın. Asla bırakmayın onların elini. Sizden uzaktaysa da arayın ve onlara her şey için teşekkür edip, onları sevdiğinizi söyleyin. Sizi bu günlere getiren insanları üzmeyin, onlarla güzel vakit geçirin ve geçirdiğiniz vaktin kıymetini bilin. Onları ne zaman kaybedeceğinizi bilemezsiniz sonuçta. Onları kaybettikten sonra pişman olmayın. Birlikte yaşadığınız güzel günler kalacak onlardan geriye...


Yorumlar

Popüler Yayınlar