Bir Dost
Hey sen! Evet evet sen. Ben seni tanıyorum. Gel dostum, seninle daha önce yapmadığımız bir şey yapalım. Gidelim ve önce kendimize sığınacak bir yer bulalım ve derin düşüncelere dalalım. Ne o? Şaşkınsın. Beni hatırlamadın mı yoksa? Maalesef dostum kendimi sana uzun uzun tanıtacak kadar vaktimiz yok. Beni tanıyorsun sen aslında ama yıllar geçince unuttun demek. Nasıl olsa çıktığımız yolculukta hatırlayacaksın beni. Hadi gel, takip et merakına yenik düşüp.
Dostum bak şu içinde bulunduğumuz
mahalleye. Ne kadar da karanlık, ne kadar da kasvetli. Sanki kimse yaşamıyor bu
kenar köşe mahallesinde. Yoldan geçen iki üç kişi dışında kimsecikler yok hissi veriyor
arnavut kaldırımlar. Ah ah, şu karşımızdaki yıkılmaya yüz tutmuş binanın dışarı
çıkmış tuğlalarının dili olsa da konuşsa. Bu kapıların arkasında ne acılar, ne
hüzünler yaşıyor kim bilir. Sanki bu hüzünlere dayanamayıp hayat durmuş burada.
Tek bir Allah'ın kulu yok. Gördün mü köşedeki apartmanın ikinci katından
söylenen amcayı. Sabahın köründe buradan geçerken rahatsız edip
uyandırıyormuşum onları. Halbuki o kadar sessiz konuşuyor ve yavaş ilerliyoruz
ki dostum bilemezsin.
Bak dostum gördün
mü? Bu mahalleden ana caddeye çıkınca ne kadar da değişti her şey. Hayat ne
kadar da hızlandı. Kasvetli yalnızlıktan, telaşlı insanlara... Saatin erken
olmasına rağmen insanlar uyanmış ve işlerine yetişmeye çalışıyorlar. Bir oraya
bir buraya koşuyorlar resmen. Sen de fark ettin mi aradaki farkı? Gel hadi,
oturalım koskoca meydanda yalnız başına duran ağacın altındaki boş banka. Aralarına
karışmadan önce yalnızlığımızın tadını çıkartalım Bir film gibi gelip geçen
insanları izleyelim. Şu adam mesela hemen dikkatimi çekiyor dostum. Süs
havuzunun başında ayakta bekleyen takım elbiseli adam sürekli saatine bakıp
söyleniyor ve telefonla birilerini arıyor ama kimse ona cevap vermiyor.
Beklediği kişi gelmemiş anlaşılan ve ona ulaşamıyor. Elindeki çantadan tahminen
bir iş adamının sağ kolu gibi biri ve şu anda olduğu gibi ayak işleri yapmaktan
çok rahatsız. Aslında bütün öfkesi, siniri o yüzden. Patronunun ufacık bir işi
için sıcacık yatağını bırakıp bu soğuk havada belki de daha önceden hiç
görmediği birini bekliyor. İşsiz kalmayıp sırf üç kuruş daha fazla para
kazanabilmek için patronunun hiç bir zaman fark etmeyeceği fedakarlıklarda
bulunuyor. Geldi nihayet beklediği kişi. Yeni gelen de bir başka iş adamının
yardımcısı galiba. Konuşmaları çok hararetli geçiyor değil mi? Anlaşamıyorlar belli ki. Bizim adam diğerine
elini kaldırdı, öteki de eline vurup hızlıca kafa attı, geriye doğru yalpalandı.
Bizim adamın burnu kanıyor. Şimdi de toparlandı ve tekrar saldırmaya
hazırlanıyorken diğeri çantayı aldı ve koşarak uzaklaştı. Gördün mü dostum? Ne
kadar da hızlı gelişti olay. Tek ikimizin mi dikkatini çekti acaba? Çevredekiler
olaydan bihaber sanki, kimse ayırmaya bile çalışmadı. Bırak ayırmayı, durup bir
tepki bile vermediler. Kimse görmedi mi olayı dostum? Herkes hala kendi
telaşında. Ah dostum! Biz ne ara birlik olmayı unutup kendi ufacık
dünyalarımızda yalnız başımıza kaldık. Aralarındaki sorun çözülebilirdi belki
biri araya girerse. Neden en kötüyü düşünüp kimse müdahale etmedi.
Şuraya bak dostum.
Bu olaydan sonra birlikte dolaşıp, gülüşerek önümüzden geçen altı genci görmek
içimi ferahlattı. Bizim unuttuğumuz birliktelik duygusunu bu gençler hala
yaşatıyor demek ki. Onlar yalnızlık çekmiyor bizim gibi. Az ilerdeki çimenlik
alana oturmaları onları izleyip umutlanmamı sağlayacak, mutluluk kaplıyor
içimi. Ders çalışmak için toplanmış anlaşılan öğrenci topluluğu. O da ne! Oturup
oturmaz içlerinden sarışın, uzun boylu oğlan yanında oturan kızı göz hapsine
alıyor, bakışları hiç hoşuma gitmedi benim. Anlaşılan kızın da öyle olacak hiç
ilgilenmiyor. Ama akıllı kız. Anladığım kadarıyla onu ders anlatması için kandırıp
zorla buraya getirmişler. Sadece elindeki notlara bakıyor ve arkadaşlarına ders
anlatıyor. Çocuk hala o çapkın bakışlarını sürdürüp kıza fiziksel olarak da
yaklaşıyor. Anlatmasam daha iyi değil mi olacak dostum? İkisi arasında laf
dalaşı başlıyor. Kız kaçıyor, başka yere oturuyor. Çocuk peşinden geliyor.
Diğerleri hiç bir şey demiyor. Hala laf dalaşı sürüyor. O sırada diğer
tarafında oturan kız bizim zavallının çantasından bir şeyler araklıyor. Fark ediyor
hırsızlığı mağdurumuz. Bu seferde kız arkadaşına çatıyor ve eşyasını geri istiyor.
Alamıyor. “Kaç kurtar kendini,” diyecek gibisin kıza dostum. Dememize gerek
kalmadan kız çoktan eşyalarını topladığı gibi uzaklaştı bu iğrenç arkadaş
topluluğundan. Diğerleri sesi çıkartmayıp çalışmaya devam ediyorlar,
inanamıyorum. Ah dostum! Biz ne ara bu kadar bencil olduk. Neden bu kadar
duyarsız olduk? Bir kıza bunu yapmaya hakları var mıydı? Kız ilerdeki
polislerle konuşuyor, sorun çözülecek ama zayıf noktasından vurulmak ne kadar
da acı vermiştir ona, unutamayacak hiç bir zaman şimdi yaşadıklarını.
Aaa şuraya bak dostum!
Zihinsel engelli bir dostumuz var orada. Davranışlarından anlıyorum doğal
olarak. Çevrede yakını olmaması dikkatimi çekti sadece. Belki kafası esip
dışarı çıkmış ama evini bulamamış, kaybolmuş olabilir ya da yakını buralarda bir
yerdedir. İlk ihtimal daha olası olsa da ikinci ihtimale şans verip onu
rahatsız etmek istemediğim için bakmayacağım daha fazla. Onun az ilerisindeki
çift dikkatimi çekti şimdi de. Ne kadar da yakışmışlar birbirlerine. Aşk çok
özel bir duygu. İnsanlar kendine yakın hissettikleri belirli insanlara karşı
hissedermiş bu duyguyu. O şanslı kişiler benzerlermiş genelde birbirlerine ve
her aşk bir başkasınınkine benzemeyecek kadar özelmiş. Öyle derler dostum. Sen
hiç aşık oldun mu peki? Demek öyle, bilmiyorsun. Neyse biz genç çiftimize
dönelim. Anlaşılan kızımız tirip atıyor oğlumuza. Konuyu anladım sanırım.
Ailesiyle tanıştırmak istemiyormuş güzeller güzeli kızımızı oğlumuz. Annesi ya
istemezse, gelini olarak görmezse kızımızı diye çekiniyormuş. Ama şimdi kız da
haklı. Yaklaşık otuzlu yaşlarda ve evlenmek, yuva kurmak istiyor dostum. Bu
konuşma da iyice alevleniyor baksana. Kızın omzundaki şal yere düştü laf
yetiştireceğim diye. Oradaki engelli dostumuz mu? Bak sen şu yaramaza. Fırsat bu
fırsat yere düşen şalı nasılda kapıp sıkıca sarıldı, bırakmıyor. Şimdi de kıza
sarıldı arkadaşça ve şalı uzattı usulca. Sanırım çocuğun engelini
fark etmediler. Hayır! Hayır! Yapamazsın bunu oğlum. O hem senden yaşça küçük
hem de özel bir çocuk. Ona ailenin karşısına bile çıkartamadığın kız arkadaşın
için vuramazsın, ona insan değilmiş gibi davranamazsın. Belki o şalda şu an bulamadığı
annesinin kokusunu buldu, kızı ona benzetti. Belki şalın yumuşaklığı ona huzur
verdi, kendince teşekkür etti. Yapamazsın, önce dinlemeliydin onu. Anlamaya
çalışmalıydın. Yazık! Çocukta yürüyecek hal kalmadı ama en azından bu sefer
fark etti çevredekiler, bu saygısızlığa
daha fazla katlanamadılar onlar da. Umarım bu nadir görülen yardımseverler sayesinde şirin dostumuz kaybettiği ailesine
kavuşacak.
Ne yazık. Böyle özel
insanlara böyle davranamamalı. Hiç kimseye, bir şeye böyle davranılmamalı
aslında. Sorunlar başka şekillerde de çözülebilir ille şiddet, zorbalık gerekmez. Biz birbirimize saygı
duymayı, duyarlı olmayı, birbirimizi anlamayı ne zaman kaybettik dostum?
Hadi dostum! Seninle daha önce yapmadığımız
bir şey yapalım. Gidelim buralardan. Herkesin daha duyarlı, saygılı, birlik
olduğu kavganın gürültünün telaşın acının olmadığı diyarlara... Ya da hiç
kimsenin bizi bulamayacağı, her türlü kirden kötülükten arınmış diyarlara... Belki
o zaman insanları yargılamayı bırakır, önce kendimize bakmayı öğreniriz. Ne o?
Neden gülüyorsun? Bulamaz mıyız sence? Aradık mı ki bulalım?
Ah ah! Keşke duyabilseydin sen de benim bugün duyduklarımı dostum. Keşke sen de anlatabilseydin, ben de dinleseydim. Benim yıllar önceki bir hatam yüzünden bu halde olmana, dilsiz ve sağır olmana, işsiz kalmana dayanamıyorum. Belki ben iş yerimde hata yapmasaydım patronuma sinirlenmez, o sinirle araba kullanmaz ve kaza yapmazdık dostum. Sen şu an konuşuyor, duyuyor olurdun; ben de hala yürüyebiliyor olurdum. Ne kadar üzgünüm bilemezsin. Hayır hayır, kendim için değil senin için üzülüyor ve vicdan azabı duyuyorum. Benim yüzümden az önceki genç çiftin engelli çocuğa yaptığı gibi her gün böyle saygısızlıklara katlanmak zorundasın. Keşke elimden bir şey gelse ama kaderimiz böyleymiş ne yapalım. Seni işte bu yüzden buraya getirdim. Nasıl insanlarla yaşamak zorunda olduğumuzu birlikte görelim istedim. Biliyorum beni duymuyorsun, konuşamıyorsun ama çok iyi dudak okuyucusun, hislerin çok kuvvetli. Beni anlayabiliyorsun dostum, biliyorum. Engellerimiz dostluğumuza , yaşamamıza engel değil.
Yorumlar
Yorum Gönder