Uçurum

 


   


“Bunları yazarsam roman olur” derler ya, öyle bir ruh halim var şu an. Çünkü şu anda intihar etmek üzere uçurumun kenarında ayaklarını aşağı doğru sarkıtmış oturan bir genç kız yazıyor bunları.

    Nasıl bu hale geldim ki ben? Saatler önce ailesiyle oturup gülen, eğlenen, şakalar yapan genç kıza ne oldu? Ne oldu da yüzümdeki gülücükler bir anda yerini göz yaşlarına bıraktı? Bu anlamsız değişim beni bir uçurumun kıyısına nasıl sürükledi? Bu hale nasıl geldim?

    Kafamda deli sorular... Küçükken insanlar neden intihar etmek ister anlamazdım. O zamanlar hayat güzeldi. Kuşlar uçuyordu. Fakat şimdi büyüdüm ve hayatın acımasız yüzüyle tanıştım sanırım. Bir insan neden intihar etmek istermiş anladım. Aslında herkesin farklı farklı sebepleri var intihar etmek için ama temel olarak iki sebep: sevgi ve nefret. Kimi bir şeyi çok sevdiği, ölesiye bağlandığı için intihar eder. Seven kişi çok sevdiği şeyden bir zarar görsün, incinsin vay onun haline... İntihara bile kalkışır seven sevdiği için. Kimisi de hayata olan nefretinden mücadele gücünü kaybeder ve eline bir kalem ve bir kağıt parçası alıp benim gibi yazmaya başlar intiharın eşiğinde.

     Hadi yeniden başlayalım. Adım Suna. On altı yaşındayım ve benim yaşlarımdaki birine yakıştırılamayacak bir yerde ölüm ile hayat arasında seçim yapmak üzereyim. Aşağım uçurum, arkam bomboş, anlamsız kara parçası benim için. Ailem arkada piknikte eğlenirken ben burada önemli bir karar veriyorum. Kimsenin umurunda değilken... Baksanıza şunlara ne kadar da neşeliler. Kuzenlerim top oynuyor. Kim bilir? Şu an teyzemin kızı Beril’in voleybolcu olmasından yakınıyordur içten içe diğerleri. Baksanıza nasılda yetişemiyorlar Beril’in toplarına. Teyzem ve annem yiyecekleri toparlıyorlar. Kesin geçen gün ki Nermin Hala’nın küçük kızının düğününü konuşuyorlar. Aman ne hoş! Dedem son sürat odaklanmış gazetesini okuyor. Gözlerinden ekonomi haberlerini okuduğunu anlayabiliyorum. Anneannem de bir kenara geçmiş kendi halinde yeni doğacak torununa örgü örüyor. Dayım ve hamile olan yengem de selfie çekme peşinde. Sosyal medyaya koyacaklar ya! Sanki çok önemli!

     Canlıların belli bir eşiği vardır. Yani sinirleri zorlayabileceğiniz en uç nokta. Bir insan ne kadar sabırlı olsun, ne kadar hoşgörülü olsun, sinirlerini fazla zorlarsanız, bardağı taşıracağınız o son damlayı bırakırsanız o insandan uzak durmalısınız. İşte bende de böyle oldu. O son damlayı yaklaşık bir saat önce, pikniğe geldiğimiz an, kuzenim Beril bıraktı. Aşırı sinirlendim bana karşı olan tavrına. Beni sinirlendirdiği için çok neşeli şuna baksanıza. Ona yaptığım şaka için benden intikam aldı kendince. Normalde insanlar bu kadar ufak bir şeye takılmaz, takılmamalı. Ama o bardak taştığı zaman nasıl tepki vereceğinizi kendiniz bile tahmin edemiyorsunuz. Bende de öyle oldu işte. Önceden içime bu kadar atmasaydım bu ufacık şeye takılıp kendimi intihar eşiğinde bulmayacaktım.

    Tam bu sırada hayatta yaşadığım güzel anılar geliyor aklıma. Hep yalnızdım. Tek başıma edindim anılarımı. Gezilerde yalnızdım, otobüslerde yalnızdım, tatillerde yalnızdım, köyde yalnızdım. Ailem yüzünden bir tane doğru dürüst arkadaşım olmadı. Hep çıkarcılar yanaştı, Beril gibi, ve işi bitince gitti. Ailem bilmiyor tabii bunları. Bilseler nasıl bir tepki vereceklerini bilmiyorum. Belki onları suçladığım için beni evlatlıktan reddedecekler. Belki de nedenini araştırarak üzerime gelecekler. Her zaman öyle oldu zaten. Her zaman üstüme gelindi. En küçük kız çocuk ben olduğum için kıymetliydim onların gözünde. Bana zarar gelmesin istediler. Hep yanlarında olayım istediler. Neden? Kızlar çevreye karşı kendini koruyamazlarmış. Güçsüzdür ya kız çocuğu. Bir erkek gelir, gönlünü çeler, yüzüstü bırakıp gider. Onlara göre kız sesini çıkartamaz, dayak yer, üzülür... Var mı öyle bir kızı isteyerek üzecek, zarar verecek babayiğit. Hadi zarar vermeye kalksın da başına ne geliyor görsün. Tabii aileler kızlardaki bu gücün farkında değiller. Çünkü kızlar içlerindeki bu gücü gösteremiyorlar. Kim bilir? Belki de onlarda farkında değiller içlerindeki cevherlerden. Farkına varınca iş işten geçmiş oluyor genelde. Böylece Sosyal medyaya yansıyan bir kaç örnekle aileler tedirginleşiyor ve biricik kızlarının üstüne fazla geliyorlar.

      Çok celallendim yine. En iyisi konuyu değiştireyim. Aileniz size de sürekli ama sürekli şunu yap bunu yap diyor mu? Bir de aileniz kendi gerçekleştiremedikleri hayallerini sizin gerçekleştirmeniz için sürekli baskı yapıyorlar mı? Yoksa sadece benimkiler mi böyle? Sürekli Doktor ol, avukat ol, deniz gören lüks evlerin olsun... İki laflarından biri böyle nasihat. Bana böyle konularda nasihat vermeyi bırakıp benim bu hayalleri gerçekleştirmem için rahat bıraksalar daha iyi olmaz mı sizce de? Nasihat vermelerine lafım yok yanlış anlamayın. Daha çok küçüğüm, tecrübesizim. İhtiyacım var nasihate ama şunu unutuyorlar. Benim de hayallerim var. Benim de duygularım var. Benim de hayatım var. Bir insanın üzerine bu kadar fazla gidilir mi?  Ben onları da anlıyorum tabii. İçlerinde kalmış bazı şeyler. Ben de onlarla aynı şeyleri istiyorum sanıyorlar ve benim gerçekleştirmemi istiyorlar. Ama fazla düşüncesizler. Beni kendime bıraksalar neler çıkacak neler ama bu kadar baskı olunca insanın hiçbir şey isteyesi gelmiyor. Belki ortak hayallerimiz var ama sanki ailemin amaçları için yaşıyorum, kendimin değil. Sonuçta kendimi amaçsız hissediyorum.

        Hatırlıyorum da küçüklüğümden beri hep ailem beni baskıladı. Çok ve yersiz konuşurdum küçükken. Çocukluk işte... En ufak yanlış bir şey desem hemen annem “neden öyle dedin bakıyım?” diyerek kızardı, azarlardı. Ben de yine bana kızarlar diye kendimi ifade edemedim hiçbir zaman. İnsanlarla iletişim kurmaktan kaçtım. Hatırlıyorum da aynanın karşısına geçip hep şunu söylerdim “Kendimden nefret ediyorum. Annem sürekli kızıyor. Bu yüzden hiç konuşmayacağım. Şu dilimi tutacağım.” Bu yüzden yalnız kalmıştım şu hayatta belki de. Fark edeli uzun zaman oldu. Kendimi düzeltmeye de çalıştım ama nafile. İş işten geçmişti çoktan. Çevremde herkes benden nefret ediyordu ya da ben öyle hissediyordum.

         Benim de hayallerim var. Her insanın bir hayali olması gerektiği gibi. Biz insanları hayata bağlayan en önemli şey hayallerimiz zaten. Benim de hayalim mutlu olmak. Tek isteğim bu.  Herkes para ister, lüks yaşam ister. Ya da buna benzer şeyler... Hayattan beklentim mutlu olmak. Tanıdığım herkes mutlu. Bir ben mutsuzum şu hayatta.

       Artık karar verme vakti geldi sanırım. Önümde iki yol var şimdi. Birincisi bu uçurumdan kendimi boşluğa bırakıp hayatın bütün acımasızlığına boyun eğmek. Başta ailem olmak üzere bana eziyet çektiren herkesten kurtulmak. İkincisi hiç bir şey yapmayıp, sabredip, bardağı boşaltmayı deneyip mücadele etmeye devam etmek. Siz olsanız benim yerimde hangi yolu seçerdiniz?

Yorumlar

Popüler Yayınlar